Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli 17 Mayıs 2022 tarihli MHP Grup Toplantısı’nda gündeme ilişkin önemli değerlendirmelerde bulundu.
Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli yapmış olduğu konuşmada, “CHP’nin İstanbul il başkanıyla ilgili Yargıtay tarafından verilmiş kararın hitamında zillet ortak paydasında buluşan bütün partiler ağız birliği halinde aynı kaftana sarılmışlardır.” diyerek şöyle devam etti:
Bizim doğrudan muhatabımız söz konusu marjinalleşmiş ve kriminal bir vaka haline gelmiş il başkanı değildir, nihayet Türk yargısı hükmünü vermiş ve konu kapanmıştır.
Ne var ki adalet ve hukuku temelinden istismar eden CHP Genel Başkanı karar açıklanır açıklanmaz soluğu milletvekilleriyle birlikte İstanbul’da almış, şov sahnesine çıkmıştır.
İstanbul’a doğru bir kez daha yalın ayak yürür diye bekliyorduk, fakat bunu göze alamadığını ve cesaret edemediğini de görmüş olduk.
CHP’nin İstanbul il başkanı özellikle kamu görevlisine görevinden dolayı hakaret etmiş, Türkiye Cumhuriyeti devletini alenen aşağılayarak seri katil demiş, suç işlemiştir.
Cumhurbaşkanı’na terbiyemizin müsaade etmediğinden dolayı ağzımıza alamadığımız şekilde hakaret ederek suç işlemiştir.
Sonuç itibariyle İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 2’inci Ceza Dairesi’nin vermiş olduğu hükümler temyiz edilmiş; zanlının toplam üç ayrı suçtan aldığı 4 yıl 11 ay 20 günlük hapis cezaları Yargıtay 3’üncü Ceza Dairesi tarafından onanmıştır.
CHP Genel Başkanı bize açık açık söylemelidir; Türk devletine seri katil iftirasının yanında mıdır, karşısında mıdır?
Türkiye Cumhuriyeti devletinin alenen aşağılanmasına destek midir, yoksa itiraz mı etmektedir?
Sayın Kılıçdaroğlu susma, sinme, saklanma, çık karşımıza devlete seri katil demek namertliktir diyecek dirayeti göster.
Yaparsan eyvallah, yapamazsan bu ihanete, bu melanete, işlenmiş bu suça sen de ortak sayılırsın, bu şerefsiz bühtanın sen de faili olmaktan kurtulamazsın.
Çeyrek porsiyon domuz etini yedi dakikada bitirmekle övünenlerin partisi CHP’dir, ittifakı zillettir.
Kılıçdaroğlu, partisinin İstanbul İl Başkanlığı önünde “zulme son vereceklerini, her bir vatandaşımızın onuruyla ve özgürce yaşayabileceği bir ülke yaratacaklarını” iddia etmiş, gene sap yiyip saman savurmuştur.
Sayın Kılıçdaroğlu şimdi iyi dinle; bebek katilinin posterleri altında şarkılı türkülü konser veren sözde sanatçı müsveddelerine sahip çıkmak zulmün ta kendisidir.
Kürtçe müzik yasak diyerek toplumu kamplaştırmak zulümdür.
Zulüm, devlete katil demektir.
Zalim ise buna ses çıkarmayan alçaktır.
Zulüm, Türkiye düşmanlarına yanaşmalık ve yandaşlık yapmaktır.
Zalim ise buna gönüllü razı olan, vatan ve millete zehir saçandır.
Sayın Kılıçdaroğlu zalimi görmek istersen, zulme tanık olmayı düşünürsen abartısız ifade ediyorum ki, Türkiye düşmanlarıyla çektirdiğin aile fotoğraflarına, kendi yüz hatlarına, gizli bağlantılarına, bölücü emellerine, aldığın talimat listelerine dikkatle bakman, dikkatle incelemen yeterlidir.
Tarihin hiçbir döneminde milletimizin sinesinden zalim çıkmadı, tiran çıkmadı, bundan sonra da çıkmayacaktır.
Türk milletinin her ferdi onurludur, saygındır, eşit haklarla ve hürriyetle yaşamaktadır.
Tam tersi iddia ve isnadın figüranları hakikatin aydınlığında gözlerini kapatan siyaset yarasalarıdır.
CHP’nin İstanbul il başkanı için siyaset yolu kapanmış, artık siyaset yasağıyla tasfiye olduğu hukuken netleşmiştir.
Bu kapsamda kesinleşen ceza bir yıldan fazla olduğu için gerek Milletvekili Seçim Kanunu gerekse de Mahalli İdareler Kanunu mucibince tartışmaya mahal kalmamıştır.
Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli’nin 17 Mayıs 2022 tarihli MHP Grup Toplantısı’nda yapmış olduğu konuşma şu şekilde:
Muhterem Arkadaşlarım,
Değerli Basın Mensupları,
Partimizin bu haftaki olağan Meclis Grup Toplantısı’na başlarken mümtaz heyetinizi hürmet ve muhabbetle selamlıyorum.
Toplantımızı yurt içinden ve yurt dışından takip eden aziz vatandaşlarımıza, gönül ve kültür coğrafyalarımızda varlık ve birlik mücadelesi veren değerli kardeşlerimize en kalbi selamlarımı iletiyor, bilvesile şükranlarımı sunuyorum.
Aziz milletimiz bugün iki ayı uçta sabitlenmiş siyaset tarzıyla karşı karşıyadır:
Bir yanda eser ve hizmet siyaseti milli şuurun refakat ve riyasetinde devamlı serpilirken, diğer yanda iftira ve yalan siyaseti gittikçe etkinlik ve derinlik kazanmaktadır.
Türkiye’mizin büyümesinden, gelişmesinden, gücüne güç eklemesinden rahatsız olanların nasıl bir zafiyete, nasıl bir zillete düştüğü fazla söze hacet bırakmayacak ölçüde ortadadır.
Milletimizin nam ve hesabına yapılan her icraata kulp takanlar esasen kafalarına fitne külahı geçirip haset ve hüsran içinde çırpınan zavallılardır.
Her atılıma, her yatırıma, her milli kazanıma leke sürmek için fırsat kollayanların bize göre basiretleri kapanmış, vicdanları katılaşmıştır.
Türkiye hak ettiği seviyelere, layık olduğu gelişmişlik mertebelerine hamd olsun aşama aşama ulaşmaktadır.
Siyaset ve ekonomide zorlu şartlara rağmen ülkemiz dev bir şantiye görüntüsündedir.
Yollar yapılmakta, köprüler kurulmakta, havalimanları açılmaktadır.
Ekonomik büyüme, sosyal gelişme ve milli bütünleşme yolunda atılan sağlam ve sağduyulu adımlar umutlarımızı kamçılamaktadır.
İhracat rekorları kırılırken hızlanan yatırım seferberliği, yaygınlaşan hizmet siyaseti Türkiye’mizin çehresini değiştirmekle kalmayıp geleceği lehimize çevirme iradesini de güçlendirmektedir.
İnanıyorum ki, pazarda, markette ve diğer alanlarda insanımızın refahını ve geçim standartlarını olumsuz etkileyen fiyat artışlarının da önüne geçilecek, enflasyon canavarının başı mutlaka ezilecektir.
Niyet hayır olduğundan akıbetin de hayır olacağına güvenmek lazımdır.
14 Mayıs 2022 Cumartesi günü tarihi bir güne, muazzam bir yatırımın açılışına milletçe şahit olduk.
Deniz dolgusuyla inşa edilen Türkiye’nin ikinci, dünyanın da beşinci havalimanının hizmete girmesinden gurur duyduk.
Rize-Artvin Havalimanı ulaştırma alanında önemli bir boşluğu doldurmakla kalmayacak, vuslatın sıcaklığını, kucaklaşmanın saadetini de uzakları yakın ederek takviye edecektir.
Coğrafyamızın en uç noktasında yapılan bu havalimanı, doğu-batı koridoru üzerinde bir geçiş köprüsü, bir buluşma potası, mesafeleri kısaltan bir sembol eser olarak sivrilmiştir.
Doğu Karadeniz’in çetin doğa şartları milletimize hizmet aşkının, kalkınma hamlelerinin önünde duramamıştır.
Dedeleri karadan gemi yürüten bir milletin denizin üzerine havalimanı inşa etmesi kanın ve fıtratın değişmediğinin delili, şanlı ve şerefli mazimizin zincirleme devam ettiğinin yegane ispatıdır.
5 yılda 4,4 milyar liralık yatırımla tamamlanan, 3 milyon metrekarelik alanıyla, yıllık 3 milyon yolcu kapasitesiyle göz dolduran Rize-Artvin Havalimanı’nın milletimize ve yöre insanımıza hayırlı uğurlu olmasını temenni ediyorum.
Huzurlarınızda Karadeniz’in yiğit insanlarına sevgi ve selamlarımı gönderiyorum.
Bu havalimanın proje aşamasından yapımına kadar emeği geçen başta Sayın Cumhurbaşkanımız olmak üzere, Ulaştırma ve Altyapı Bakanımıza, yüklenici firmalarımıza, mühendis ve mimarlarımıza, emek veren bütün işçi kardeşlerimize gönülden teşekkür ediyorum.
Ayrıca gıpta edilen açılış münasebetiyle haklı sevincimizi paylaşmak maksadıyla düzenlenen törene katılan Azerbaycan Cumhurbaşkanı Sayın İlham Aliyev’e de içtenlikle teşekkür ediyorum.
Türkiye-Azerbaycan, iki ezeli, iki ebedi kardeş.
Soyumuz bir, huyumuz bir, hedefimiz bir, iki devlet tek milletiz.
Ayrımız yoktur, gayrımız yoktur, çünkü biz Türk milletiyiz.
Değerli Arkadaşlarım,
Siyasi ve fikri görüş ayrılıkları ortak milli ve manevi değerlerdeki kenetlemenin önünde engel teşkil etmemelidir.
Siyaset yapıyor olmanın bir ahlakı, bir vasfı, bir vakarı, ilkesel bir vaziyeti olmalıdır.
Milletimizin haklı gururunu paylaşmaktan korkup saklananlar siyasetin değil siyasetsizliğin ve sevimsizliğin tarafıdır.
Sorarım sizlere, sevincimiz aynı değilse acımız nasıl aynı olacaktır?
Türkiye’ye ve Türk milletine dev eserler kazandırmanın, çözüm odaklı proje siyasetinin neresi yanlıştır?
Milliyetçi Hareket Partisi olarak yerli ve yabancı husumet odaklarına tamahkar ve tavizkar, ancak ülkesinin gelişmesine tahammülsüz ve tacizkar bir muhalefet anlayışını sancılı ve sakat değerlendiriyoruz.
Türkiye hepimizindir.
85 milyon Türk vatandaşı cananımız ve can beraberimizdir.
Milletimizin yararına çalışan, üreten, geliştiren, hayalleri gerçekleştiren, kısacası taş üstüne taş koyan kim olursa olsun şükran duymak, Allah razı olsun demek hem insani hem de vatandaşlık görevimizdir.
Fuzuli suçlamalar, eften püften şikâyetler, temelsiz sızlanmalar makul ve mantıklı değildir.
İncir kabuğunu doldurmayan bayağı eleştireler ahlaki değildir.
Zillet ittifakı yıkmaktan, bozmaktan, yozlaştırmaktan, akıntıya karşı kürek çekmekten başka bugüne kadar ne yapmış, ne söylemiş, neyi önermiştir?
Yol yapılır, telaşa kapılıp sözde çetelerden bahsederler.
Köprü yapılır, nefret saçıp sözde yolsuzluktan dertlenirler.
Havalimanı yapılır, karalamak için bir yalana bin yalan eklerler.
Ne talihsizliktir ki, Türkiye’de hâkim muhalefet zihniyetinin dünyada eşi ve benzeri yoktur.
Bu muhalefet ziyandadır, zillettedir, iktidara değil ülkesine ve milletine açıktan muhalif, yabancıların da muhbiri ve muhibbidir.
Her tohumda, tomurcuk tomurcuk açan her fikirde bir özlem gizlidir.
Bir elmanın yüreğinde gizlenen tohum aslında bir elma bahçesidir.
Ancak bu tohum bir kayaya rastgelirse ondan herhangi bir şey çıkmayacaktır.
Zillet ittifakı da sert bir kayaya çarpmış, istikametini, itibarını ve iradesini kaybetmiştir.
Kaldı ki bunlardan hiçbir yol olmayacaktır.
Türkiye’nin ayak bağı olan zillet ittifakı aynı zamanda demokratik siyasetin kelepçesi, milli hedeflerin barikatı, tarihi haklarımızın karşı cephesidir.
Bu düşüncelerimin elbette pek çok gerekçesi vardır ve kalbi temiz her insanımız tarafınca da bilinmektedir.
Geçtiğimiz hafta sonu zillet partilerinden birisinin başkanı çıkmış, “ seçime bir yıl kaldı, ondan sonra her şeyi cümbür cemaat değiştireceğiz” diye konuşmuş.
Allah fırsat vermesin, bunlar değiştirse değiştirse parti değiştirirler, ev değiştirirler, ülke değiştirirler, fikir değiştirirler, rota değiştirirler, bunun dışında bir şey değiştirmeye Türk milleti asla izin ve icazet vermez, elhak vermeyecektir.
Vesayet altında bulunan, statüko labirentinde sıkışan çarpık bir zihniyetin iktidar ruhsatını alması zaten mümkün değildir.
CHP’nin İstanbul il başkanıyla ilgili Yargıtay tarafından verilmiş kararın hitamında zillet ortak paydasında buluşan bütün partiler ağız birliği halinde aynı kaftana sarılmışlardır.
Bizim doğrudan muhatabımız söz konusu marjinalleşmiş ve kriminal bir vaka haline gelmiş il başkanı değildir, nihayet Türk yargısı hükmünü vermiş ve konu kapanmıştır.
Ne var ki adalet ve hukuku temelinden istismar eden CHP Genel Başkanı karar açıklanır açıklanmaz soluğu milletvekilleriyle birlikte İstanbul’da almış, şov sahnesine çıkmıştır.
İstanbul’a doğru bir kez daha yalın ayak yürür diye bekliyorduk, fakat bunu göze alamadığını ve cesaret edemediğini de görmüş olduk.
CHP’nin İstanbul il başkanı özellikle kamu görevlisine görevinden dolayı hakaret etmiş, Türkiye Cumhuriyeti devletini alenen aşağılayarak seri katil demiş, suç işlemiştir.
Cumhurbaşkanı’na terbiyemizin müsaade etmediğinden dolayı ağzımıza alamadığımız şekilde hakaret ederek suç işlemiştir.
Sonuç itibariyle İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 2’inci Ceza Dairesi’nin vermiş olduğu hükümler temyiz edilmiş; zanlının toplam üç ayrı suçtan aldığı 4 yıl 11 ay 20 günlük hapis cezaları Yargıtay 3’üncü Ceza Dairesi tarafından onanmıştır.
CHP Genel Başkanı bize açık açık söylemelidir; Türk devletine seri katil iftirasının yanında mıdır, karşısında mıdır?
Türkiye Cumhuriyeti devletinin alenen aşağılanmasına destek midir, yoksa itiraz mı etmektedir?
Sayın Kılıçdaroğlu susma, sinme, saklanma, çık karşımıza devlete seri katil demek namertliktir diyecek dirayeti göster.
Yaparsan eyvallah, yapamazsan bu ihanete, bu melanete, işlenmiş bu suça sen de ortak sayılırsın, bu şerefsiz bühtanın sen de faili olmaktan kurtulamazsın.
Çeyrek porsiyon domuz etini yedi dakikada bitirmekle övünenlerin partisi CHP’dir, ittifakı zillettir.
Kılıçdaroğlu, partisinin İstanbul İl Başkanlığı önünde “zulme son vereceklerini, her bir vatandaşımızın onuruyla ve özgürce yaşayabileceği bir ülke yaratacaklarını” iddia etmiş, gene sap yiyip saman savurmuştur.
Sayın Kılıçdaroğlu şimdi iyi dinle; bebek katilinin posterleri altında şarkılı türkülü konser veren sözde sanatçı müsveddelerine sahip çıkmak zulmün ta kendisidir.
Kürtçe müzik yasak diyerek toplumu kamplaştırmak zulümdür.
Zulüm, devlete katil demektir.
Zalim ise buna ses çıkarmayan alçaktır.
Zulüm, Türkiye düşmanlarına yanaşmalık ve yandaşlık yapmaktır.
Zalim ise buna gönüllü razı olan, vatan ve millete zehir saçandır.
Sayın Kılıçdaroğlu zalimi görmek istersen, zulme tanık olmayı düşünürsen abartısız ifade ediyorum ki, Türkiye düşmanlarıyla çektirdiğin aile fotoğraflarına, kendi yüz hatlarına, gizli bağlantılarına, bölücü emellerine, aldığın talimat listelerine dikkatle bakman, dikkatle incelemen yeterlidir.
Tarihin hiçbir döneminde milletimizin sinesinden zalim çıkmadı, tiran çıkmadı, bundan sonra da çıkmayacaktır.
Türk milletinin her ferdi onurludur, saygındır, eşit haklarla ve hürriyetle yaşamaktadır.
Tam tersi iddia ve isnadın figüranları hakikatin aydınlığında gözlerini kapatan siyaset yarasalarıdır.
CHP’nin İstanbul il başkanı için siyaset yolu kapanmış, artık siyaset yasağıyla tasfiye olduğu hukuken netleşmiştir.
Bu kapsamda kesinleşen ceza bir yıldan fazla olduğu için gerek Milletvekili Seçim Kanunu gerekse de Mahalli İdareler Kanunu mucibince tartışmaya mahal kalmamıştır.
Siyaset suçun ve suçlunun himaye edileceği bir alan olamaz.
Siyaset devletin ve milletin hükmü şahsiyetine, insan hak ve onuruna saldırıların sevk ve idare merkezi hiç olamaz.
Kim suç işlemişse bunun bedeline katlanmak durumundadır.
Tunceli’de bir HDP’li milletvekilinin şerefli Türk polisine taş atması da suçtur, ihanettir, bir terör yöntemidir.
Askerimize, polisimize uzanan eller kırılmalı, uzanan diller koparılmalıdır.
Herkes haddini bilsin, hukukun sınırlarını zorlamaya, milletini sabrını sınamaya asla heves etmesin, bunu aklında dahi geçirmesin.
Bilinmelidir ki, alemde şer, Oğuz’da da er tükenmez, tükenemez, tükenmeyecektir.
Bu devlet sokakta bulunmadı, istiklalimiz spot piyasadan alınmadı, ne devletimiz, ne de milletimiz sokak serserilerine, husumet senaristlerine teslim edilmeyecek, hiçbir vatan evladı zillete boyun eğmeyecek, taviz vermeyecektir.
Türk milleti tesadüfen bir araya gelmedi, asırların göz nuruyla, şehitlerimizin tertemiz kanıyla, büyük bir kaynaşma hasletiyle, meydanlarda Allah Allah haykırışlarıyla; sevgi, hürmet, kardeşlik, ortak kültür ve ortak kader bağlarıyla bir oldu, diri oldu, iri oldu, yeryüzünün adalet ve huzur burcu haline yükseldi.
Milliyetçi Hareket Partisi; bu şuurla, bu inanışla, 2023 yılının Haziran ayında yapılacak Cumhurbaşkanı ve Milletvekili Genel Seçimlerine hazırlanmakta, bütün imkan ve inancıyla çalışmalarını sürdürmektedir.
Vesikalı hainlere Türkiye’yi bırakmayacağız.
Ne efendi olacağız ne de uşak.
Ne mağrur olacağız ne de mahkum.
Yalnızca hizmetkar ve sevdalı bir gönülle aziz milletimizi bütün güzellikleriyle kucaklayacağız.
Derler ki, bir insanın değerini ve yüreğini öğrenmek isterseniz başardıklarına değil, başarmak istediklerine bakınız.
Bizim hedeflerimiz yüksek, başarma azmimiz sınırsızdır.
Sevmek insana verilmiş en büyük hediyedir.
Biz milletimizi ve vatanımızı canımızdan aziz bilip her zamanki gibi çok seveceğiz.
18 Şubat 2022 tarihinde, “Adım Adım 2023; İlçe İlçe Aydınlatma ve Anlatma” toplantılarımızın ilk etabını başlatmış, bu çerçevede 132 ilçemizde çalışmalarımızı tamamlamıştık.
Ramazan ayı münasebetiyle ara verdiğimiz gönül seferberliğimizin ikinci etabına 13 Mayıs 2022 tarihinde tekrar başladık ve şu ana kadar 41 ilçemizi ziyaret ettik.
18 Şubat 2022 tarihinden buyana 173 ilçemizde vatandaşlarımızla, sivil toplum kuruluşlarıyla, muhtarlarımızla, kanaat önderlerimizle, emeklilerimizle, esnaflarımızla, işçilerimizle, memur ve çiftçilerimizle buluştuk.
Planlanan çalışma takvimiz uyarınca Kurban Bayramı’na kadar durmayacağız, sürekli sahada ve gönüllerde olacağız.
Adım adım 2023’e ulaşacağız, ilçe ilçe gezip insanlarımızla görüşeceğiz, konuşacağız, desteklerini isteyeceğiz, mutlaka da anlaşacağız.
Yaz ayının hemen bitiminde, yani Eylül başında siyasi çalışmalarımızda üçüncü etaba geçmiş olacağız.
Bu süreçte ilçe ilçe dolaşıp siyasetimizi, ilkelerimizi, mesajlarımızı, duruşumuzu ve hedeflerimizi birer birer aydınlık bir mizaçla anlatan siz değerli milletvekili arkadaşlarıma, MYK ve MDK üyelerimize, fedakarlık numunesi teşkilatlarımıza çok teşekkür ediyorum.
Allah hepinizden razı olsun diyorum.
Teşkilat İşlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcımızın koordinasyonunda ifa ve icra edilen çalışmalarımızın karşılığını inşallah göreceğiz.
Gayret bizden, tevfik Allah’tan, takdir aziz milletimizdendir.
Sefer bizden zafer Allah’tandır.
Kalemiyle ve kelamıyla şiire ruh aşılayan merhum Şairimiz Necip Fazıl Kısakürek “Utansın” isimli şiirinde bakınız neler diyordu:
Tohum saç, bitmezse toprak utansın!
Hedefe varmayan mızrak utansın!
Hey gidi Küheylan, koşmana bak sen!
Çatlarsan, doğuran kısrak utansın!
Eski çınar şimdi Noel ağacı;
Dallarda iğreti yaprak utansın!
Ustada kalırsa bu öksüz yapı,
Onu sürdürmeyen çırak utansın!
Ölümden ilerde varış dediğin,
Geride ne varsa bırak utansın!
Ey binbir tanede solmayan tek renk;
Bayraklaşamıyorsan bayrak utansın!
Yine bir başka şairimizin dediği gibi:
Dudaklarımızda Türk’ün türküsü,
Elde bayrak, şafaklarımın süsü,
Turan vatan, Kızılelma Ülküsü,
Yürüyoruz kutlu hedefe doğru.
Niyazım odur ki, Allah samimi çabalarımızı mübarek etsin, dilerim ki emeklerimiz zayi olmasın, geleceğimiz mağlup düşmesin, milletimiz mahcup etmesin.
Değerli Milletvekilleri,
Rusya ile Ukrayna arasında süregelen çatışma ortamının bölgesel ve küresel boyutlarda tehlikeli sonuçlara kapı açtığı, tehdit saçan gelişmelere açılım sağladığı her türlü izahtan varestedir.
Bu iki devlet arasında günbegün çetrefilleşen mahut krizin çözümü hususunda samimiyetle ve sorumluluk bilinciyle mücadelesini sürdüren yegane ülke Türkiye’dir.
Silahların susması, akan kanın durması, mağduriyetlerin son bulması, müzakere masasında görüşülen konu başlıkları üzerinde mutabakat sağlanması bölgesel ve küresel tüm aktörlerin çıkarınadır.
Moskova ile Kiev arasında barış köprüsünün inşası için henüz arayışlar sonlanmamış, ümitler solmamıştır.
Ancak Ukrayna savaşını körükleyen, fiilen yayılmasını tetikleyen, Rusya’nın enerji ve gücünün irtifa kaybını hedefleyen devletlerin ve uluslararası kuruluşların varlığı da artık gizlenemez noktadadır.
Kan tacirleri, silah baronları, küresel cinayet şebekeleri devrededir.
Çok açık ifade etmek gerekirse, Rusya ile Ukrayna arasındaki savaşın hazmedilebilir ve kontrol edilebilir ölçülerde devamını amaçlayan ülkelerin takip ettikleri politikalar, insanlığın ortak hafızasına, ortak mirasına, ortak değer ve kazanımlarına haksızlık ve hayasızca karşı çıkıştır.
Özellikle ABD’nin öncülük yaptığı Batı bloku tehdit algılamalarını Ukrayna’yla sınırlı tutmaktansa Doğu Avrupa’dan İskandinav ülkelerine kadar yayma, krizin çapını esnetme gayretindedir.
Adeta bir dünya savaşının test sürüşü yapılmakta, cephe hatları kalın şekilde çizilmekte, stratejik mevzilere biteviye tahkimat ve yığınak faaliyeti sistematik olarak devam etmektedir.
Bize göre gidişat normal, barışçıl gayretleri destekleyici ve dahası hayra alamet değildir.
Gelişmeler kaygılı bekleyişleri, kabus senaryolarını, kara kampanyaları teşvik etmiş, tedavüle sokmuş haldedir.
İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyesi olmasıyla ilgili sürecin tartışmaya açılması, önemle ifade etmek isterim ki, Ukrayna savaşının dozajında, kapsamında ve şiddetinde azalmaya değil, bilakis artışa, kronikleşmesine ve hatta küreselleşmesine yol açabilecektir.
Milliyetçi Hareket Partisi’nin bu şartlar altında oluşturduğu politikası, gündeme taşımak istediği görüş ve düşünceleri şunlardan ibaret olacaktır:
1– NATO, 1949 tarihinde kurulduğunda 12 üyesi bulunuyorken şu andaki mevcut ve mecmu üye ülke sayısı 30’dur.
NATO bugüne kadar tam sekiz genişleme evresinden geçmiş, en son 2017’de Karadağ, 2020’de de Kuzey Makedonya Atlantik Paktı’nın içine girmiştir.
Rusya’nın bilinen en ciddi ve göze çarpan itirazlarından birisi NATO’nun doğuya genişleme stratejisidir.
Ukrayna’da savaş sürüyorken, Rusya’nın tahrik edilmesi, bölgesel gerilimi daha da sertleştirecek maksatlı ve marazi tertiplerin NATO’yu Rusya sınırlarına tutundurması dünya barışına hizmet eden bir hedef olamayacaktır.
Milliyetçi Hareket Partisi, NATO’nun genişleme ve doğuya açılma stratejisini bugünkü statükoda ve siyasi angajmanlar muhtevasında oldukça mahsurlu değerlendirmektedir.
2- İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya girme sürecinin, bu konuda yapılan müspet analiz ve çağrıların bize göre üç ayaklı sakıncası vardır ve şöyledir:
Birinci olarak, bu üyeliklerin gerçekleşmesi halinde Rusya’nın askeri veya siyasi tepkiselliği de kışkırtılmış olacaktır.
Ayrıca Finlandiya’nın Rusya’yla sınır uzunluğu bin 340 km’dir.
Şayet bu iki Kuzey Avrupa devleti NATO’ya alınırsa, Ukrayna savaşının Finlandiya’dan İsveç’e kadar sıçrama ihtimalini hiç kimse yabana atmamalıdır.
İkinci Dünya Savaşı’nın başında Hitler’in Kuzey Avrupa’yı işgal stratejisini yeniden gözden geçirmek, tarihten doğru ve nesnel sonuçlar çıkarmak önümüzü görmek adına mühim bir ihtiyaçtır.
Finlandiya ile İsveç’in NATO’ya alınması demek Ukrayna savaşının uzaması, hatta coğrafi olarak genişlemesi demektir ve bize göre böylesi bir niyet insanlık suçudur, uluslararası norm ve değer piramidinin yıkımı anlamına gelecektir.
İkinci olarak, hem Finlandiya hem de özellikle İsveç’in Türkiye düşmanlarına nasıl kucak açtığı herkesin bildiği gerçekler arasındadır.
PKK’nın, FETÖ’nün, DHKP-C’nin barınağı, ikmal ve ihanet merkezi İsveç’tir.
Hiç kimse bize maval okumasın, hikaye anlatmasın.
Viking mantığı vandal mantığıdır.
Asırlar evvel bize sığınan İsveç Kralı’na müşfik kollarını açan aziz ecdadımıza vefasızlık yapanların, yüce kitabımız Kuran-ı Kerim’i yakanların, bize laf yetiştirmeye ne yüzleri olacak ne de yürekleri yetecektir.
Almanya’nın başkenti Berlin’de düzenlenen NATO Dışişleri Bakanları Gayri Resmi Toplantısı’nda Sayın Mevlüt Çavuşoğlu belge, bilgi ve fotoğraflarla terör örgütlerine verilen desteği muhataplarının yüzüne vurmuştur.
Mehmetlerimize kurşun sıkan, vatandaşlarımıza zulmeden damgalı hainleri periyodik olarak ziyaret eden, sonra dönüp bu kez de malum bölücü teröristleri başkentlerinde ağırlayan ülke ya da ülkelerle bir güvenlik mimarisi altında, karşılıklı müttefiklik hukuku içinde bir araya gelmemiz nasıl mümkün olacaktır?
Bir yanda elimizi sıkarlarken, diğer yanda sırtımıza hançer vurmalarına seyirci mi kalalım?
Terör örgütleriyle silah çatanların, katillere yardım ve yataklık edenlerin sözüne nasıl güvenelim? İttifaklarına hangi mantıkla itimat ve itibar edelim?
Finlandiya ile İsveç’in bekleme odasına alınması geldiğimiz bu aşamada akla yatkın en doğru seçenektir.
Merhum Vatan Şairimiz Akif’in dediği gibi;
Üç buçuk soysuzun ardından zağarlık yapamam;
Hele hak nâmına haksızlığa ölsem tapamam.
Doğduğumdan beridir âşıkım istiklâle,
Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lâle!
Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum?
Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boyunum!
Üçüncü olarak, Kuzey Avrupa’nın mezkur iki ülkesinin NATO’ya girmesiyle ilgili hazırlık süreci, bir bakıma tehditleri Batı Avrupa’dan süpürme ve uzaklaştırma sinsiliğinden başka bir şey değildir.
Bunu görüyoruz, bu sarih gerçeği fark ediyoruz.
Batı Avrupa’ya yüklenen ağırlık Kuzeye kaydırılacaktır.
Baltık Denizi ve mücavir bölgeleri askeri ve siyasi kutuplaşmalara havale edilecektir.
Bu itibarla, Milliyetçi Hareket Partisi Finlandiya ile İsveç’in NATO üyeliğini zamansız, yersiz, gereksiz olarak değerlendirmekte ve soğuk bakmaktadır.
3- Türkiye’ye bazı NATO ülkeleri tarafından kısıtlama ve yaptırım uygulanmaktadır.
ABD’yle süren stratejik sorunlar çözüm kulvarına hala girememiştir.
F-16 savaş uçakları konusunda somut bir gelişme yoktur.
F-15 savaş uçaklarını ağzına alan yoktur.
Üstelik ABD, PKK/YPG’ye inatla, iştahla, isyan ettiren ilkellikle destek vermeyi sürdürmektedir.
ABD Dışişleri Bakanı’nın, “fikir birliğine varacağımızdan eminim” demekten önce terör örgütleriyle fikir ve emel birliğinden ne zaman vazgeçeceklerini itiraf etmesi tutarlı ve ilkeli bir açıklama olacaktır.
Biden yönetimi, geçtiğimiz hafta, ABD’lilerin terör örgütü PKK/YPG’nin Suriye’de fiilen işgal ettiği bölgelere yatırım yapmalarının önünü açmıştır.
Yani Suriye’ye uygulanan yaptırımlar terör örgütünün bulunduğu alanlarda geçerli olmayacaktır.
Bu şu demektir: ABD, yani müttefikimiz, NATO’da beraber olduğu Türkiye’ye yaptırım uygularken, terör örgütlerini bundan muaf tutmuş, kollamış, pozitif ayrımcılık muamelesi yapmıştır.
Bu küstahlık bize reva mıdır? Bu kadir bilmezlik bize hak mıdır? Bu kifayetsizlik meşru mudur? Böylesi kasıtlı ve kindar tutuma hangi vatan evladı tamam diyebilecektir?
NATO’nun genişleme patikasına girebilmesi için Türkiye’nin tavrı belirleyicidir.
Çünkü NATO kararı, 30 üye ülkeden her birinin müşterek şekilde vereceği oyun sonucudur ki, tüm kararlar oy birliğiyle somutlaşmaktadır.
Milliyetçi Hareket Partisi’nin kanaati bellidir: ABD’nin Batı’yı ve NATO ülkelerini konsolide etmek için fırsat gördüğü Ukrayna savaşı bitmeden, ateşkes ve barış rejimi temin ve tesis edilmeden NATO’ya yeni üye katılımı insanlığı yeni bir ateşe sürükleyecektir.
Finlandiya ve İsveç’in muhtemel çok riskli NATO üyeliği, Avrupa’nın güvenlik haritasını kaotik ölçülerde güncellemekle kalmayacak, var olan dengeleri sarsarak Rusya’yı daha farklı ve kuvvet kullanımını provoke eden bir pozisyona taşıyacaktır.
Herkesi uyarıyorum, bunun sonu ve sonucu barış değil, topyekûn savaştır.
Türkiye barışın, huzurun, istikrarın, demokrasinin, insan hak ve hukukunun yanındadır, mazlumların da sonuna kadar davacısıdır.
Değerli Arkadaşlarım,
Merhum Mithat Cemal Kuntay, Merhum Mehmet Akif’in çok yakın arkadaşıydı.
Bir gün Akif’e, Gazi Mustafa Kemal Paşa’yı ima ve işaret ederek bu defa nasıl inandığını sorar.
Akif’in verdiği cevap etkileyicidir ve şu şekildedir:
“Başımızdaki adamı kim görse inanırdı.”
Yine bir keresinde söylediği şuydu: “Vallahi azizim, eğer Atatürk olmasaydı bu zafer kazanılamazdı.”
Gazi Mustafa Kemal Atatürk yalnızca duygusuyla değil, yalnızca heyecanıyla değil; aynı zamanda akıl, sabır, ihtiyat, strateji, iman, denge, sorumluluk ve milli değerlerle hareket etmiş, hedeflerine kilitlenmişti.
Zorluklar karşısında geri adım atan değil, üstüne üstüne giden, sonuç almak için direten, direnç gösteren azim ve irade sahibi bir kumandandı.
Zulme ve zulmete boyun eğen değil, bunlara karşı direnen ve kazanan, başka seçeneği aklının ucuna getirmemiş bir siyaset dehasıydı.
Mustafa Kemal, 30 Ekim 1918 Mondros Mütarekesi’ni duyar duymaz, “bütün felaketlere rağmen ben, Türk’ün sesini işittirebileceği kanaatindeyim. Bu yolda işe başladım.” demişti.
13 Kasım 1918’de Adana treninden inip Haydarpaşa rıhtımına ayak basınca karşısındaki tablo içler acısıydı.
Düşman donanması bayraklarını açarak İstanbul’a girmişti.
Sahiller Levantenlerin sarhoş çığlıklarıyla, palikaryanın meydan okumasıyla çınlıyordu.
Bu kahredici manzara karşısında bile ürkmedi ve dedi ki; geldikleri gibi giderler.
Çok şükür, gün geldi aynen de dediği gibi oldu.
Tutsak alınmış Anadolu’yu milletiyle tek nefes olarak ve emsalsiz bir kurtuluş mücadelesiyle haçlı bakiyelerinden birer birer temizledi, bağımsızlığımızı kazandırdı.
Biliyordu ki, esir düşmüş insan yürüyen ıstıraptır.
Bunu kabullenmedi, istilayı reddetti, zillete rıza göstermedi.
Bu maksatla da 103 yıl önce Samsun’a çıktı, sönmeyecek meşaleyi tutuşturdu.
Anadolu’ya taşınan bağımsızlık ülküsü ve mücadele azmi önce Havza’da alevlendi, Amasya’da körüklendi, Erzurum’dan yayıldı ve Sivas’tan tüm vatan sathında yankı buldu.
Türk milleti, onun liderliğinde hürriyetini zincire vurmak isteyen zalim tutkulara karşı amansız ve acımasız bir savaş verdi.
Bu savaş haklıydı, haysiyetliydi ve meşruydu.
Bilinsin ki, 103 yıl önce, Türk milleti etnik topluluklar koleksiyonu olsun diye Samsun’a çıkılmadı.
103 yıl önce, etnik ve mezhepsel aidiyetler millet bilincinin önüne geçsin diye ilk adım atılmadı.
Samsun’a Türk milletinin namus ve şerefini kurtarmak, kimseye muhtaç olmadan var olabilmesini sağlamak ve sağlama almak için ayak basıldı.
Ne kadar övünsek azdır ve ne kadar gururlansak yetersizdir.
Önemle altını çizmek isterim ki;
Milli beka için gösterdiğimiz duruş ve kararlılığı siyaset icabı, zayıflık, acizlik zannederek göz ardı edenler, geçen yüzyılın başlarında milletimizi kurtaran ve devletimizi kuran kahramanları tıpkı dönemin işgalcileri gibi fark edememiş olanlardan başkası değildir.
Bu bakımdan Türkiye’nin milli birliği ve kardeşliğinin devamı için sergilediğimiz sorumlu ve sağduyulu tutumu, öngördüğümüz uyarıları hiç kimse bir zaaf belirtisi olarak görmemeli, sonu ağır olacak hesap hatasına düşmemelidir.
Milliyetçi Hareket Partisi 19 Mayıs ilkeleriyle bezenen, kurucu ve kurtarıcı bir fikre dayanan, işgal ve ihanete asla prim vermeyen, vermeyecek olan muhteşem bir millet eseridir.
Biz damarlarımızda dolaşan kanın kudretinden şüphe duymayan bir duruşun neferleriyiz.
“Ne Mutlu Türküm Diyene” seslenişi bizim irade bayrağımızdır.
Türk tarihi övüncümüzün, milli ömrümüzün, daha büyük işler yapma azmimizin kaynağıdır.
Şehit ve gaziler var oluşumuzun manevi sırrı ve güvenceleridir.
19 Mayıs’tan intikam ve 29 Ekim’in rövanşını aramak için pusuya yatmış köksüz ve işbirlikçiler önce bizi aşmak, bizi yenmek, bizi etkisiz hale getirmek mecburiyetindedir.
Milliyetçi Hareket Partisi Samsun’a çıkan fikirdir, Sakarya’da, Dumlupınar’da, Büyük Taarruz’da düşmanı mahv-ı perişan eden, önüne kattığı gibi kaçtıkları yere kadar kovalayan kahramanlığın varisidir.
19 Mayıs; teslimiyet belgelerini yırtıp atan cesaretin timsalidir.
Aynı zamanda manda ve himaye çağrılarını düşmanla birlikte bozguna uğratan ilham ve istiklal sevdasının ta kendisidir.
19 Mayıs 1919 unutulmamış, unutulmayacak, unutturulmayacaktır.
Cenab-ı Allah’ın himayesi ve aziz milletimizin fedakârlıklarıyla Samsun’da başlayan tarihi yolculuk gün gelmiş başkent Ankara’da Cumhuriyet’le birlikte taçlanmıştır.
Ne var ki, geçen yıllar içinde Türk milletinin maruz kaldığı operasyonların ve hunhar saldırıların seyrinde bugüne kadar bir azalma, bir hafifleme, bir zayıflama olmamıştır.
Milli ve manevi değerlerimizi tahrip ve imha etmek için bu defa da maşa kullanmaya heveslenenler dün alamadıkları sonuçları bugün almayı denemişlerdir.
FETÖ maşadır, PKK/YPG maşadır.
Zillet ittifakı da maşalığa dünden gönüllüdür.
Hiçbir kötü ve aşağılık oyun başarıya ulaşamayacak, tehditler mesafe alamayacak ve bağımsızlık iradesi kırılamayacaktır.
Elbette 19 Mayıs’ın; ‘Gençlik ve Spor Bayramı’ olarak kutlandığı dikkate alındığında, Türk gençliğine çok büyük görev ve sorumluluklar düşeceği de ortadadır.
Gençlerimizin, dünün saygın hatıralarına mutlaka sahip çıkacağına, art niyetlilere ve bunlara çanak tutanlara fırsat vermeyeceğine yürekten inanıyorum.
Temennim, her bir gencimizin huzurlu, mutlu ve gelecek kaygısı taşımadan hayatlarını sürdürmeleri, geleceğe hazırlık yapmalarıdır.
Biz bunu sağlamak için varız, başarmaya da kararlıyız.
Rivayet odur ki, zamanın Venedik büyükelçisi itimatnamesini sunmak için Payitahta gelerek Yavuz Sultan Selim’in huzuruna çıkar.
Görüşmesi bittikten sonra ülkesine döner ve kiminle karşılaşmışsa cihan padişahının nasıl birisi olduğu sorusuna muhatap olur.
Venedik büyükelçisi bu soruları “Yavuz Sultan Selim’i göremediğini”, söyleyerek geçiştirir.
Bu defa da, huzura kabul edilmesine rağmen nasıl göremediği sorulur.
Söz konusu büyükelçi bu sorular karşısında şu kulaklara küpe olacak cevabı verir: “kılıcı öyle parlıyordu ki yüzüne bakamadım.”
Bunu duyan Hünkarımız çevresine şunları söyler:
“Osmanlı’nın kılıcı parladığı sürece düşmanların başı daima eğik kalır. Amma Allah korusun, bu kılıç bir kınına girer de paslanmaya başlarsa, işte o zaman bu kafalar yavaş yavaş dikilir ve bize bir gün yukardan bakar.”
Türk gençliği aklıyla, ahlakıyla, inancıyla, zekâsıyla, zarafetiyle, edebiyle, erdemiyle, cesaretiyle parlayan kılıçtır, tutan kalemdir, okuyan kabiliyettir, seven kalptir, sevilen kalenderliktir.
Türk gençliği öz ufkumuz, göz nurumuz, gönül surumuzdur.
Türk gençliğine en büyük hediyemiz bağımsız ve güçlü bir ülke, kutlu bir millet varlığı, parlak bir gelecek, iş ve aş sorunlarının tamamen çözüldüğü huzurlu ve güvenli bir ortam bırakmak olacaktır.
Canları sağ olsun, kime oy verdikleriyle değil, onların gül yüzünü daha fazla nasıl güldüreceğimizin derdindeyiz.
Gençlerimiz geleceğe yazılmış ve henüz açılmamış mesajımızdır.
Hepsi var olsun, hepsi mutlu olsun, yolları ve bahtları da açık olsun.
Bu vesileyle büyük Türk milletinin ve değerli gençlerimizin iki gün sonra karşılayacağımız 19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı’nı şimdiden kutluyorum.
103 yıl önce başlayan istiklal mücadelesi neticesinde, bizlere vatan kazandıran başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere; Milli Mücadele kahramanlarına ve aziz şehitlerimize Cenab-ı Allah’tan rahmetler diliyor, muhterem anılarını hürmetle yâd ediyorum.
Konuşmamın sonunda hepinizi saygılarımla selamlıyor, başarılarla dolu bir hafta geçirmenizi temenni ediyorum.
Sağ olun, var olun, Cenab-ı Allah’a emanet olun diyorum.