Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli’nin Ülkü Ocakları Eğitim Kültür Vakfı tarafından düzenlenen iftar programında yapmış olduğu konuşmada, “Felaketler ne kadar ağır olsa da altından kalkacak kuvvet ve kudret Türk milletinde vardır ve tartışmasızdır.” diyerek şöyle devam etti:
Türklük nice badireyi atlatmıştır.
Kandil Dağı’nı Tanrı Dağı zanneden, Kürşat’ı teröristlerle karıştıran kötürüm siyaset zihniyetleri elbette mazimizin ihtişam ve itibarını bilemez, bilse dahi telaffuz edecek cesareti gösteremez.
Bu zihniyet sahiplerinin, Meclis grup kürsüsünde çıldırmış gibi sağa sola mermi kovanı atmaları evvela millete ve demokrasiye saygısızlıktır.
Ayrıca bağıra çağıra mermi fırtlatmak çaresizlik içinde kıvranan, köşeye sıkışan, çıkmaz sokaklara düşen, kaostan yemlenmek için sıraya giren bir çarpıklıktır.
Vatan ve millet düşmanlarıyla aynı karede poz verip ittifak kuranların Türklüğün muhteşem geçmişinden örnekler vermesi sadece bir aldatma, sadece bir istismar, sadece bir hezeyandır.
Kanaatimce sürekli maske değiştirmek, oradan buraya köşe kapmaca oynamak su katılmamış gafilliktir, aynı şekilde dün dediğini bugün inkar eden siyasetçilerin iflah olmaz akıl ve ahlak sorununa gömüldüklerine delalettir.
Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli’nin Ülkü Ocakları Eğitim Kültür Vakfı tarafından düzenlenen iftar programında yapmış oldukları konuşma şu şekildedir:
Değerli Dava Arkadaşlarım,
İstikbalin Güvencesi Yiğit Bozkurtlar, Sevgili Asenalar,
Basınımızın Değerli Temsilcileri,
Hepinizi selamların en güzeliyle selamlıyor, alayınızı birden kucaklıyorum.
Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı’nın düzenlemiş olduğu bu iftar programına hoş geldiniz, güzellikler getirdiniz.
“Onbir Ayın Sultanı”, maneviyatımızın baş tacı; hayrın, hasenatın, hatırlamanın, helalin ve hidayetin kutup başı Ramazan-ı Şerif’in iki haftasını geride bıraktık.
Niyazım odur ki, Allah tuttuğumuz oruçları, yaptığımız duaları, verdiğimiz zekat ve fitreleri kabul etsin inşallah.
Öyle bir aydayız ki, başı rahmet, ortası mağfiret, sonu da ebedi kurtuluştur.
İlahi rahmet kapılarının ardına kadar açıldığı, bereket ve bolluk pınarlarının çağlayanlar gibi aktığı bu kutsal ayın; Türk-İslam Dünyası’nın hasret kaldığı barış, huzur ve kardeşlik ortamına ulaşmasında bir dönüm noktası olmasını Allah’tan diliyorum.
Sizlerle iftar sofrasına oturmanın, aynı hissiyat ve hedefle buluşmanın buruk da olsa memnuniyetini yaşıyorum.
Buruğuz, çünkü yüreklerimiz kederlidir.
Buruğuz, çünkü 6 Şubat 2023 tarihinde Pazarcık ve Elbistan ilçelerimizin merkez üssü olduğu asrın felaketine maruz kaldık ve bu itibarla acılarımız hala tazeliğini korumaktadır.
Buruğuz, çünkü sayıları 50 bini aşan kardeşimiz vefat etmiş, yine sayıları 110 bine yaklaşan kardeşimiz de yaralanmıştır.
Diğer yandan Adıyaman ve Şanlıurfa’da yaşanan sel ve su taşkınları can ve mal kayıplarına yol açmış, acılarımıza acı katmıştır.
Öncelikle deprem ve sel felaketlerinde hayatlarını kaybetmiş tüm vatandaşlarımıza, muhterem şehitlerimize Allah’tan rahmetler niyaz ediyor, şu an tedavi görenlere acil şifa dileklerimi iletiyor, cümlemizin başı sağ olsun diyorum.
Ebediyete irtihal eden insanlarımızı geri getiremesek de, anılarını yaşatmamız, arkada bıraktıkları emanetlerine sahip çıkmamız, içimizi kor gibi yakan acıları paylaşarak azaltmamız, kanayan yaralarımızı hep birlikte sarıp iyileştirmemiz mümkün ve mutlaktır.
Türk milletinin asırlar boyunca müessir gücü birlik ve kardeşliği olmuştur.
Milletimizin dayanışma ve yardımlaşma hasletiyle aşamayacağı hiçbir engel de yoktur.
Felaketler ne kadar ağır olsa da altından kalkacak kuvvet ve kudret Türk milletinde vardır ve tartışmasızdır.
Türklük nice badireyi atlatmıştır.
Kandil Dağı’nı Tanrı Dağı zanneden, Kürşat’ı teröristlerle karıştıran kötürüm siyaset zihniyetleri elbette mazimizin ihtişam ve itibarını bilemez, bilse dahi telaffuz edecek cesareti gösteremez.
Bu zihniyet sahiplerinin, Meclis grup kürsüsünde çıldırmış gibi sağa sola mermi kovanı atmaları evvela millete ve demokrasiye saygısızlıktır.
Ayrıca bağıra çağıra mermi fırtlatmak çaresizlik içinde kıvranan, köşeye sıkışan, çıkmaz sokaklara düşen, kaostan yemlenmek için sıraya giren bir çarpıklıktır.
Vatan ve millet düşmanlarıyla aynı karede poz verip ittifak kuranların Türklüğün muhteşem geçmişinden örnekler vermesi sadece bir aldatma, sadece bir istismar, sadece bir hezeyandır.
Kanaatimce sürekli maske değiştirmek, oradan buraya köşe kapmaca oynamak su katılmamış gafilliktir, aynı şekilde dün dediğini bugün inkar eden siyasetçilerin iflah olmaz akıl ve ahlak sorununa gömüldüklerine delalettir.
Siyasette ilkesizliğin ve ilkel dürtülerin markası olarak sivrilenlerin iyilik iddiası tilkinin kümes kapısında bekçiliğe talip olması kadar abuk sabuk bir beklentidir.
Bizim bu tip kirli ve kimliksiz siyaset anlayışlarıyla kesintisiz mücadelemiz tam 54 yıldır devam etmektedir. Bundan sonra da aynı kararlılıkla sürecektir.
Derler ki, yüreği soğuyanın savaşı bitermiş.
Milletimize, ülkemize, vatanımıza, mukaddesatımıza ve mukadderatımıza yönelik tehditler, tezgahlar, tertipler bitmediği müddetçe yüreğimizin soğuması mümkün değildir.
Tarihe bakınız, Türklüğün karşılaştığı her zorluk yeni bir diriliş hamlesine kaynak olmuştur.
Izdıraplı her dönemin ardından kutlu yükselişler yaşanmıştır.
Bildiğiniz gibi, Göktürkler 630 yılında Çin’in hakimiyetine girmiş ve 50 yılı bulan bir esaret dönemi hüküm sürmüştü.
8’inci yüzyılın ilk çeyreğinde yazılıp tarih sahnesine çıkan Orhun Kitabeleri bu esaret döneminden ders ve ibret alan bir kavrayışla yazılmıştı.
Nitekim Orhun Kitabeleri, baştanbaşa milli şuur, demokratik ruh, insanlık duygusu ve cihan hakimiyeti ülküsüyle bezenmiş olup emsali olmayan dev bir eserdir.
Bilge Kağan’ın çağrısı o güne kadar hiçbir hükümdardan duyulmayan milliyetçi bir çağrıdır.
Bu çağrı sayesinde felaket dönemlerinden sonuç çıkarılmış, peş peşe devletler ve imparatorluklar kurulmuştur.
Zaman gelmiş Moğol istilası Anadolu’yu yakıp yıkmış, neredeyse taş üstünde taş bırakmamış, ancak yine de tarihsel varlığımız kahramanca müdafaa edilmiştir.
Fetret Devirleri gelip geçmiş, Mondros Ateşkes Anlaşması sonrası vatan toprakları işgal edilmiş, velakin Türk milleti tarihten geçip gitmemiştir.
Çünkü ruh sağlamdır, maya sağlamdır, mizaç sağlamdır, fikir sağlamdır, duruş sağlamdır, şuur sağlamdır, kan ise çok sağlamdır.
6’ıncı asırda dikilen Yenisey Kitabelerine göre devletin ve törenin korunması esastır.
Türk’ün devletsiz ve töresiz kalması izmihlaldir, bugün küresel emperyalizmin ve içimizdeki taşeronların melanet amacı da budur.
Devletin ve hükümet sisteminin hedef alınması, millet varlığında kuşkular uyandırılması, töremizi bozmak için dört bir koldan uğraşılması bozgunculuğun ve buhran seferinin bitmediğine işarettir.
Terörizme payanda olan bir muhalefetin ilk örneği maalesef Türkiye’de vücut bulmuştur.
Kendi ülkesine hasım olan bir mankurtluğun simgesi haline gelenler bellidir ve alayı zillettedir.
Biz ilhamımızı ecdadımızdan ve tarihimizden alırken, onların ilhamı Türk düşmanlarıdır ve bu yalın gerçek çok sarsıcıdır.
Kaşgarlı Mahmut’un ifade ettiği Alper Tunga bir cihan hükümdarıdır.
Mete Han’dan Alparslan’a, Atilla’dan Osman Gazi’ye, Fatih’ten Mustafa Kemal’e uzanan muzaffer ve müstesna isimler Türk’ün dünya üzerindeki zafer tuğunu kaldıran kahramanlardır.
Bizim yolumuzu bu kahramanlar aydınlatırken, zilletin yolunu Merhum Hüseyin Nihal Atsız’ın dediği gibi, dalkavuklar aralamaktadır.
Fakat bu yol, yol değildir.
Bu yolun sonu yoktur.
Selçuk Bey’in babası Dukak Bey’in rüyasında göbeğinden üç ağacın çıktığını, her tarafı saran dallarının göklere yükseldiğini görmesiyle, Osman Gazi’nin çınar rüyası Türk milletinin dünya çapındaki hakimiyet ve hükümranlık müjdesidir.
Hamd olsun bu müjde gerçekleşmiştir.
Bu itibarla komplekse kapılmaya, umutsuzluğun çöl kuraklığına mahkum olmaya, atalarımızı ve anılarımızı küçümsemeye hiçbir şekilde hakkımız yoktur.
“Bizden bir şey olmaz” diyenler içimize sızdırılmış ve saçılmış yabancı virüslerdir.
Bu virüsler bazen bir ideoloji, bazen bir siyasetçi, bazen bir sözde aydın, bazen bir sivil toplum kuruluşu, bazen de bir akademisyen kisvesine bürünmüştür.
Bizden olmayacak tek şey teslim olmaktır.
Bizden olmayacak tek şey tutsak düşmektir.
Bizden olmayacak tek şey onuru kaybetmektir.
Merhum hocalarımızdan Prof.Dr.Süheyl Ünver bir defasında şöyle demişti:
“Ben bir Türküm. İçimden Müslümanım. İsterim ki, dünyada herkes içinden Müslüman olsun. Ben, bütün çalışmalarımı Türkiye’ye mâl ettim. Ben, bu topraklarda bulunan sizler gibi mütevazı bir insanım….Sonra içime döndüm. Bu yolda yalnız değilim….Ben, kendimin adamı değilim. Bana istikamet veren sözlerden biri de Mevlana’mızın şu sözüdür”: ‘Beni put yapıp tapmayın. Yolumu benimseyin. Çoğalalım.’
Var olan binlerce yıldır vicdanımızda taşıdığımız kutlu değerlerimizi gerçek ölçülerine kavuşturabilmek için yeni bir arama, araştırma, analiz, bu vasıtayla ahlaken yükseliş devrine geçmeye ihtiyaç vardır.
Bunu yapacak Cumhur İttifakı’dır.
Bunun inşa ve ihya çabasına destek olacak da Milliyetçi Ülkücü Hareket’tir.
Yeni Yüzyıl, Yeni Hayat ve Yeni Türkiye bu kapsamda hayallerimizin gerçeğe dönüşünü sağlayacaktır.
Türk ve Türkiye Yüzyılı vizyonuyla geçmişi üst bir seviyede aşarak geleceğin koordinatlarıyla eklemleneceğimize yürekten inanıyorum.
Demografik, ekonomik, ekolojik, metafizik, etik, politik tartışmaların küresel düzeyde yoğunluk kazandığı bir dönemde Türklüğümüzün ve imanımızın geliştirici, güçlendirici, kaynaştırıcı ve ülkemizi kutup başı yapıcı özelliklerini tıpkı sıfır karbonlu kaşıkçı elması gibi bulup ortaya çıkarabiliriz.
Bir Allah dostu diyor ki: “Gökten düşenin parçası bulunur, gönülden düşenin parçası bulunmaz.”
Özü itibariyle biz bir gönül medeniyeti olmakla birlikte bu hasletimizle beşeriyete ve dünyaya derin iz ve eseler bıraktığımız objektif bakabilen herkesin malumudur.
İstikbal Türk milletinindir.
Başkalaşmadan değişerek, değiştikçe olgunlaşıp kökleşerek, kendimize dönerek, kendimiz olarak, aynı zamanda çok çalışarak önümüzdeki yüzyılı Türk ve Türkiye Yüzyılı yapacağız.
Ecdadımızın mirası da buydu.
Diğer yandan varoluşumuzun hikmeti de buna dayalıdır.
Allah’ın kelamını dünyaya yaymazsak, diyorum ki, gök girsin kızıl çıksın.
Değerli Arkadaşlarım,
Özellikle hepinizin bilmesini istiyorum ki;
Ülkünün ülkücüyle buluşması, suyun çorak toprakla buluşması gibidir.
Ülkünün ülkücüyle buluşması, hasretin vuslatla örtüşmesi gibidir.
Ülkünün ülkücüyle buluşması ruhun tenle, hilalin yıldızla, nehrin okyanusla kavuşması gibidir.
Huzurlarınızda ebediyete uğurladığımız tüm şehitlerimizi, tüm dava arkadaşlarımızı rahmet, minnet ve şükranla bir kez daha yad ediyorum.
Doğru olmanın, doğru kalmanın, doğru bakmanın ve dosdoğru yaşamanın örnekleri ülkücü ömürlerde gizlidir.
√ Ülkücü vatan nöbetini gönül rızasıyla tutan fedakârlık demektir.
√ Ülkücü ecdada hürmetten bir an olsun ayrılmayan vefa demektir.
√ Ülkücü bayrağın şerefini korumaya yeminli destan demektir.
√ Ülkücü Türklüğü ve İslam’ı yüceltmeye and içmiş kahraman demektir.
√ Ülkücü kardeşlikle geçen, hoşgörü ve adaletle perçinlenen, kuvvet ve kudretle pekişen Türk-İslam asırlarını diriltmeye söz vermiş millet iradesi demektir.
Ülkücü, zor olsa da;
√ Görevinin farkındadır.
√ Sorumluluğunun bilincindedir.
√ Sevdasının izindedir.
√Âlemi nizama sokma hedefinde, Türk-İslam dünyasının gözyaşlarını silerek umut olma konusunda tavizsizdir.
Bunu yaparken dün-bugün-yarın arasındaki dengeden kopmamak, aslımızı ve neslimizi şartlar ne olursa olsun ruhumuzun hamuruyla yoğurmak öncelikli vazife olmalıdır.
Hayat bir ülküsü, bir amacı olanlar için anlamlıdır.
Ülküsüzlük yorgunluktur.
Ülküsüzlük bezginliktir.
Ülküsüzlük ruhen yoksulluk, zihnen iflastır.
Türk milleti insanlık tarihinin hiçbir sayfasında, hiçbir bölümünde ülküsüz kalmamıştır.
İşte bizim ilhamımız, anlayışımız, fikri kaynağımız da buradadır.
Buhranlar, darlıklar, felaketler, mağlubiyetler, kayıplar ve hatta ihanetler dahi büyük milletimizi ülkülerinden koparamamış, hedeflerinden caydıramamış, yolculuğundan döndürememiştir.
Bu kutlu kervan yüzyıllardır varlığını sürdürmektedir.
Aziz Türk milleti; Ötüken’den Söğüt’e, İstanbul’dan Ankara’ya kadar adım adım, direne direne hayat haklarına sahip çıkmıştır.
Kaşgar’dan Balkanlar’a, Sahra’dan Asya steplerine, Hind Okyanusu’ndan Karadeniz kıyılarına varıncaya kadar yer ve yurt tutmanın temelinde bu atılganlık, bu azim, bu pes etmeyen mertlik belirleyici olmuştur.
Oğuz buyruğunun yere düşmemesi için her nesil üzerine düşeni yapmıştır.
Türk milletinin bağımsız, kendi kaderine bizzat kendisinin istikamet vermesi için her nesil az ya da çok, yeterli ya da yetersiz görevini yerine getirmiştir.
Binlerce yıl evvel kalkan şanlı bayrak, çok şükür bir daha inmemiş ve inmeyecektir.
Bin yılların semeresi, bin yılların emaneti, bin yılların alın teri, şehit kanı, milli ve manevi fedakarlıklar boşa gitmemiş ve gitmeyecektir.
Her devrin ülkücüleri, her devrin bozkurtları zalimlere, canilere, zillete düşenlere ve hıyanet güruhuna göğsünü siper ederek canını dişine takmış ve surumuzda gedik açtırmamıştır.
Türk milletine düşmanlıkta birleşenlerin sonu her zaman hezimet, her zaman hüsran olmuştur.
Zira milletimiz dualıdır.
Dahası kutlu davamız dualıdır.
İçinden geçtiğimiz bu mübarek ayda, biriken ve tesir alanı sürekli genişleyen sorunlar bir hayli fazladır.
Esasında bu sorunların ağırlık merkezi insanlığın huzur, esenlik ve refah hanesine kaymış ve burayı hâkimiyeti altına almıştır.
Bu haliyle insanlığın içinde kıvrandığı derin anlam bunalımı ve büyük boyutlu karmaşa yerkürenin de istikrarını ve düzenini hat safhada tehdit etmektedir.
Ülkücünün kafa yorması gereken hususlardan birisi de budur.
Savaşlar, sosyal açmazlar, siyasal krizler, etnik ve mezhep temelli mücadeleler, ekonomik çöküşler, çevre felaketleri ve terör gibi konu başlıkları yaşadığımız çağa huzursuzluk damgasını vurmuştur.
Bu tablodan gelişmiş ya da azgelişmiş hiçbir ülkenin muaf olmadığını bilmek ve anlamak lazımdır.
Küreselleşme paradigmasının dayatmasıyla herhangi bir coğrafyadaki dengesizliğin, çatışma alanlarının ve gerilimlerin kısa süre içinde başka yerlere sirayet ettiği bir realitedir.
Sorunların yayılmasındaki hız ve kapsam elbette benzer reflekslerin, şartların ve ortamın varlığıyla yakından ilişkilidir.
Açıkça söylemek lazımdır ki, yüzyıllardır doymayan sömürgeci hevesler sürekli olarak içinde bulunduğumuz coğrafyaları hedef tahtası haline getirmiştir.
Takip edilen kolonyal yöntem ve taktikler özellikle İkinci Dünya Savaşı’ndan itibaren değişmiş ve dolaylı bir içerik kazanmıştır.
Bu yolda emin adımlarla ilerlemek amacıyla; hem ülkemiz hem de komşu coğrafyalar demokrasi, özgürlük, barış ve insani müdahale sözleriyle kuşatma altına alınmıştır.
Türk milletinin birliğini bozmak için provokasyonlar alabildiğine sahnelenmekte ve değişik vatan köşelerinde gerilim ortamı canlı tutulmaya çalışılmaktadır.
Sizlerden beklentim, kavgadan ve sonu olmayan tartışmalardan mutlaka uzak durmanızdır.
Taşıdığınız kutlu misyona yakışır bir şekilde davranarak kışkırtmalara ve tahriklere asla kapılmayınız.
İstenen, beklenen ve mayalanan kardeş kavgasıdır ve bu oyuna gelmeyiniz.
Sizin yeriniz sokaklar değil; kütüphaneler, laboratuvarlar, dost ve arkadaş ortamlarıdır.
Hepiniz inanç ve ilkelerinizin ışığı altında hayatın içinde olmalısınız.
İnsani ilişkilerinizi daha çok geliştirmelisiniz ve sosyal yönünüzü dengeli bir şekilde kuvvetlendirmelisiniz.
Türk milletinin bundan sonraki istikameti sizin alacağınız tavır, üstleneceğiniz sorumlulukla birebir bağlantılıdır.
Her adımınızda, eğer varsa kaygılarınızın sizleri umutlarınızın arkasına düşürmesine izin vermeyiniz.
Başarıya inanınız ve bunu elde etmek için cüret ediniz, kendinizi aşmanın yollarını açınız.
14 Mayıs’ta geleceğimizin göz aydınlığı Türk gençliği olarak önce varlığınıza, ülkenize, milletinize ve bağımsızlığınıza sahip çıkınız.
Cumhurun tertemiz evlatları olarak zillete karşı kesin bir cephe alınız.
Her Şeyden Önce Türkiye kararında olunuz.
Tarihin yol göstericiliğinde, ülkemizin nasıl bir coğrafyada yer aldığını sürekli gözünüzün önünde tutunuz.
Türkiye’nin ancak ve ancak milli şuuru kendisine rehber etmiş ellerde yükseleceğini ve Türk milletinin bu sayede küresel sisteme yön vereceğini unutmayınız.
Ahlaki değerlerin yol göstericiliğinden hiç ayrılmayınız.
Sadakat ve vefanın Milliyetçi-Ülkücü Hareket’te çok önemli olduğunu hafıza kayıtlarınızdan çıkarmayınız.
Ülkü bir adanmışlık ve eşsiz bir tutkuysa, o halde istismarcılara ve ülkücülükten geçinenlere karşı çok dikkatli olunuz.
Sadakati cebindeki bozuk parayla özdeş gören, her olay karşısında kıvraklıklar sergileyen ve bunu da şartların gereği olarak yorumlayanların sözlerine uyanıklık gösteriniz.
Hepinizin Türk tarihinin sorumluluğunu kalbinizde ve kafanızda taşıdığına inanıyorum.
Bundan sonra Türk milletinin varlığı ve birliği konusunda aldığınız tarihi görevi daha yükseklere çıkarmakla mükellefsiniz.
Bunun için 14 Mayıs 2023 tarihinde yapılacak Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekiliği Genel Seçimleri tarihi nitelikli bir karar ve kader anıdır.
Cumhur İttifakı olarak Türkiye’mize sahip çıkacağız ve bu süreçte Türk gençliğinin iradesi geleceğin yol haritasını belirleyecektir.
Dünyayı anlayacak geniş bir vizyon, Türklüğün yaşadığı her yere ulaşacak berrak bir bakış, Türk-İslam coğrafyasının ruhuna işlemiş irfan dolu bir idrakle Milliyetçi Hareket Partisi ve Cumhur İttifakı lider ülke Türkiye’yi kuracaktır.
Ümidim, beklentim budur ve sizlere güvenim sonsuzdur.
Duruşunuzla, duygularınızla ve diyaloglarınızla “Ülkücülüğü” layıkıyla sahipleniyor ve fikrinizle yüceltiyorsunuz.
Türk milletinin çağları aşıp gelen mesajlarını bağrınıza basıyor ve onunla bütünleşiyorsunuz.
Bu mesajda; Bilge Kağan’ın, Tonyukuk’un, Çağrı ve Tuğrul Beylerin, tüm Türk yurtlarının daveti vardır.
Bu mesajın özünde, Şeyh Edebalı’nın Osman Gazi’ye, Akşemsettin’in Fatih’e hayır duası vardır.
Bu mesajın sayfalarında; İbni Sina’nın şifası, İbni Rüşt’ün aklı, Gazali’nin teslimiyeti, Ali Kuşçu’nun dehası, Uluğ Bey’in misyonu vardır.
Bu mesajın ana fikrinde; Ahmet Yesevi’nin hikmeti, Mevlana’nın semahı, Kaşgarlı Mahmut’un seslenişi, Yusuf Has Hacip’in öğüdü vardır.
Bu mesajın kaynağında; Dedem Korkut’un nasihati, Yunus’un aşkı, Karacaoğlan’ın sazı, Pir Sultan’ın gözyaşı, Itri’nin sanatı, Hafız Post’un güftesi, Dede Efendi’nin bestesi, Baki’nin beyitleri vardır.
Taşıdığınız mesajda ecdadımızın aziz hatıraları, meydanlardaki naraları, kıtalara Türk mührünü vuran kararlılığı vardır.
Çanakkale’nin geçilemeyeceğini en iyi bilen sizlersiniz.
Akdeniz’e uzanan cesareti, düşmanı denize süpüren gözü pekliliği en iyi anlayan sizlersiniz.
Malazgirt’i, Kosova’yı, Niğbolu’yu, Mercidabık’ı, Mohaç’ı, Sakarya’yı, Dumlupınar’ı, Beşparmak Dağları’nı hakkıyla sahiplenen sizlersiniz.
Çünkü siz Milliyetçi-Ülkücü Hareketsiniz.
Çünkü siz dava ve gönül neferlerisiniz.
Allah’tan gayrısına kulluğu reddeden, secdeden başka hiçbir yerde eğilmeyen bir imanın mensuplarısınız.
Türk milletinin ülküsünü temsil eden, kutlu bir davanın fedakar erlerisiniz.
Ölüm karşısında geri adım atmayan bu çağın serdengeçtilerisiniz.
Ankara Site Yurdunda şerefsiz ellerce kurşunlanan ilk şehidimiz Ruhi Kılıçkıran’dan, 12 Eylül zalimliğinin cinayetine kurban giden Mustafa Pehlivanoğlu’na kadar bir sevdanın, mukaddimesi kanla yazılmış bir destanın taraflarısınız.
Dizkapakları matkapla delinip, ayakları jiletle kesilen ve sonra da ciğerleri pompayla şişirilip pencereden atılarak şehit edilen Ertuğrul Dursun Önkuzu’nun dava arkadaşlarısınız.
Bu akşam aynı sofrayı paylaştığım her bir dava arkadaşıma teşekkürlerimi sunuyor, tuttuğumuz oruçların Cenab-ı Allah tarafından kabul edilmesini niyaz ediyorum.
Türk milleti karşısına çıkan doğal zorlukları ve doğal olmayan çetin engelleri “Hep Birlikte Aşma” iradesi göstererek direncini, dirayetini ve metanetini mutlaka muhafaza edecektir.
“Bugüne İstikrar, Yarına Huzur” anlayışının refakatinde “Hep Birlikte Başarma” kararlığı Allah’ın izniyle sonuca ulaşacaktır.
“Milli Birlik ve Kardeşlikle Hep Birlikte Yaşama” kararından da asla geri adım atılmayacaktır.
Hepinizi sevgilerimle selamlıyor, Cenab-ı Allah’a emanet ediyorum.
Sağ olun, var olun diyorum.